Bu arkadaşın büyle bir iddiası var:
Nefs bir putsa ozaman her günah şirktir bu anlayışa göre. Oysa ehli-Sünnet itikadına göre günahlar insanı kafir yapmaz, yani günah işledi diye dinden çıkmaz, günah işlemek şirk değildir, ama nefse boyun eymemek için MÜCAHADE etmek gerekir.
İmam-ı Gazali Mükaşefetü’l-Kulüb eserinde nefis için şunları yazmıştır: Nefis gerçekte bir puttur. Nefsine kulluk eden gerçekte puta kulluk etmektedir. Allah’a c.c. ihlasla ibadet eden kişi de nefsi tepelemiş demektir.
İmam-ı Gazali ona boyun egen demiyor, ona kulluk eden diyor, o ne isterse hemen yerine getiren, onun istekleri icin yasayan nefsi emmare mertebesindekilerden bahsediyor….https://www.veramuhabbetdergisi.com/tasavvuf-ilminin-fazileti
Şirk dışındaki büyük günah işleyen kişi dinden çıkmıyor
Ehl-i sünnetin dışında kalan Mutezile mezhebi ve Haricilerin bir kısmı, “büyük günah işleyenlerin kâfir olacağını veya imanla küfür ortasında kalacağını” söyler ve bunu şöyle izah etmeye çalışırlar:
“Büyük günahlardan birini işleyen bir müminin imanı gider. Çünkü Cenab-ı Hakk’a inanan ve cehennemi tasdik eden birinin büyük günah işlemesi mümkün değildir. Dünyada hapse düşme korkusuyla kendini kanun dışı yollardan koruyan birinin, ebedi bir cehennem azabını ve Cenab-ı Hakk’ın gadabını düşünmeyerek büyük günahları işlemesi, elbette onun imansızlığına delalet eder.”
İlk bakışta doğru gibi görünen bu hüküm, insanın yaradılışını bilmeyen sakat bir düşüncenin mahsulüdür. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bu sorunun cevabını Lem’alar adlı eserinde şu şekilde vermektedir:
“… İnsanda hissiyat galip olsa, aklın muhakemesini dinlemez. Heves ve vehmi hükmedip, en az ve ehemmiyetsiz bir lezzet-i hazırayı (el altında bulunan hazır bir lezzeti), ileride gayet büyük bir mükafata tercih eder. Ve az bir hazır sıkıntıdan, ileride büyük bir azab-ı müecceleden (sonradan gelecek, tehir edilmiş bir azaptan) ziyade çekinir. Çünkü tevehhüm ve heves ve his, ileriyi görmüyor. Belki, inkâr ediyorlar. Nefis dahi yardım etse, mahall-i iman olan kalb ve akıl susarlar, mağlup oluyorlar.”
“Şu hâlde; kebairi (büyük günahları) işlemek, imansızlıktan gelmiyor, belki his ve hevesin ve vehmin galebesiyle, akıl ve kalbin mağlubiyetinden ileri gelir.”
Evet, Bediüzzaman Hazretleri’nin ifade ettiği gibi, insanın yaradılışında, cennetin akıl almaz lezzetlerini çok ötelerde görmesi ve bu yüzden onları ikinci plana atıp, hemen eli altındaki günah lezzetlerine meyletmesi gibi bir özellik vardır. Çok acıktığı için kendisini en yakın lokantaya atan bir adamın, ısmarladığı iki porsiyonluk döner on-on beş dakika gecikeceği için hemen eli altında bulunan kuru ekmeği kemirmeye başlaması ve midesinin yarısını onunla doldurması, bu sırdandır.
Yine Bediüzzaman’ın dediği gibi, insan bir ay sonra gireceği bir hücre hapsinden çok, hemen yemek üzere olduğu bir tokattan korkar. Yani bu hissiyata göre cehennem azabı, onun için çok uzaktır ve Allah da zaten affedicidir.
İşte insan, bu mülahazalarla imanlı olmasına rağmen, günahlara meyleder ve nefsinin de desteklemesiyle içine düşebilir. Evet büyük günahları işlemek, imansızlıktan gelmez. Fakat o günahlar, tövbe ile hemen imha edilmezse, insanı imansızlığa götürebilir. Bu konuda yine Bediüzzaman’ı dinleyelim:
“Günah kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra, ta nur-u imanı (iman nurunu) çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Her bir günah içinde küfre (Allah’ı inkara) gidecek bir yol var. O günah, istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kurt değil belki küçük bir manevi yılan olarak kalbi ısırıyor…”
https://sorularlaislamiyet.com/sirk-disindaki-buyuk-gunah-isleyen-kisi-neden-dinden-cikmiyor
Büyük günah işlemek insanı kâfir yapmaz
İslam Tarihinde en fazla tartışlan konulardan biri mürtekib-i kebire, yani büyük günah işleyenin durumu olmuştur. Haricilere göre, büyük günahlar insanı kâfir yapar, böyle günahları işleyenler ebedi cehennemliktir. Yine onlara göre iman-küfür ortası yoktur ve amel imandan bir cüzdür. Günümüzde de bazıları -her ne kadar “biz hariciyiz” demeseler de- aynı zihniyete sahiptirler.
Bu konuda şu esaslara dikkat çekmekte fayda görüyoruz:
– İnsan günaha meyilli bir varlıktır. Nefsine mağlup olup şeytanın peşinden gitmeye müsaittir. Ama tövbe kapısı can boğazdan gidinceye kadar açıktır. Dolayısıyla, günaha girenin kâfir olduğunu kabul etmek ağır bir hükümdür. Günahkâr mümine “kâfir” değil “fasık” adı verilir.
– Ebedi cehennem kâfirler içindir. Günahları sevaplarından fazla olan bir mümin, cehennemde ebedi kalmaz, cezasını çektikten sonra çıkar.
İman bir ağacın köklerine, amel de onun meyvelerine benzetilebilir. Kökler zayıfsa meyveler az ve cılız olur. Onun gibi, amelde noksanlık imanın zayıf olmasına delalet eder. Mesela nice içki içen kimse vardır ki bu halden kurtulmak ister, kalben pişmanlık duyar, “Allah’ım, beni bu halden kurtar.” diye yalvarır. Böylelerine “kâfir” deme hakkımız yoktur. Ama eğer bir insan hiç pişman olmadan gönül rahatlığıyla büyük günahları işliyorsa, bunun imandan nasibi olmadığı ortadadır.
– Nefis ve şeytana mağlup olup günaha girmek insanı kâfir yapmaz, ama o günahın günah olduğunu inkâr etmek insanı küfre sokar. Sözgelimi içki içen bir insan, içki içmesinden dolayı kâfir olmaz. Ama içki içmeyen birisi “İçki haram değildir.” dese küfre düşer. Çünkü içkinin haram oluşu ayetle sabittir. Kur’an’ın herhangi bir hükmünü kabul etmemek ise, insanı dinden çıkarır.
https://sorularlaislamiyet.com/buyuk-gunah-islemek-insani-kafir-yapar-mi