‘Şafak kırmızılıktır, kırmızı şafak kaybolunca yatsı namazının vakti girer. İmsak vakti, beyazlığın ufuk üzerinde ilk görüldğü vakittir.‘
Nemâzın sahîh olması için, hem vaktinde kılmak ve hem de vaktinde kıldığını bilmek, şübhe etmemek lâzımdır ve farzdır. İbni Âbidîn’in (Redd-ül-muhtâr)ının, Matbaa-yı âmire hicrî 1307 baskısının, 342. sayfasında ve bunun Ahmed Davudoğlu tercümesinin 2. cildinin 40. sayfasında ve (Feth-ul-kadîr)de bir fıkh kâidesi yazılıdır: (Nemâzın sahîh olması için, vakti girdikten sonra kılınması ve vaktinde kılındığını bilmek şarttır. Vaktin girdiğinden şübhe ederek kılıp, sonra vaktinde kılmış olduğunu anlarsa, bu nemâzı sahîh olmaz). İbni Âbidîn bunu zikr ederken, (Nûr-ul-îzâh ve diğer kitâblarda da böyle denilmiştir. El-Eşbâh‘ın niyet bahsinde de böyle denilmektedir.) diye yazmıştır. Ayrıca Şâfiî (El-Envâr) ve Mâlikî (El-Mukaddemetül-izziyye) şerhinde ve (Mîzân-ül-kübrâ)da da böyle yazılıdır.
https://www.turktakvim.com/index.php?link=html/sual-cevab/Farkli_Takvimler_TR.html
Yatsı vakti, Hanefîlerde fetvaya esas olan görüşe ve diğer mezheplere göre, batı ufkunda kırmızı şafağın kaybolduğu andan itibaren başlar ve fecr-i sadığın doğmasından biraz önceki zamana kadar devam eder. Delil Abdullah b. Ömer’den nakledilen şu hadistir:
“Şafak kırmızılıktır. Şafak kaybolunca yatsı namazını kılmak farz olur.” (es-San’ânî, I, 114).
Diğer yandan yatsı namazı için tercih edilen vakit, gecenin üçte biri veya yarısı geçinceye kadar devam eder. Çünkü Allah elçisi şöyle buyurmuştur:
“Ümmetime zorluk vermesem, yatsı namazını gecenin üçte birine veya yarısına kadar geciktirmelerini onlara emrederdim.” (eş-Şevkânî, II, 11).
Enes (r.a), Hz. Peygamber (asm)’in yatsı namazını gecenin yarısına kadar geciktirip, sonra kıldığını bildirmiştir (eş-Şevkânî, II, 12). Hz. Aişe (r.anhâ)’den de şöyle dediği nakledilmiştir:
“Hz. Peygamber bir gece yatsı namazını geciktirdi. O kadar ki mescidde bulununlar uyumuştu. Sonra çıkıp namaz kıldı ve şöyle buyurdu: Eğer ümmetime zorluk vermesem bu vakit yatsı namazının vaktidir.”(Buhârî, Mevâkît, 24; eş-Şevkânî, I, 12).
Vitir namazının başlangıcı yatsı namazından sonradır, vaktinin sonu ise, sabah vakti girmeden hemen öncesine kadar olan zamandır. (bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm İlmihali, İstanbul 1991, 313 vd.).
sorularlaislamiyet.com
(Yatsı nemâzının vakti), İmâmeyne göre, işâ-i evvelden, ya’nî garbdaki (batıdaki) zâhirî ufuk (görünen ufuk) hattı üzerinde, kırmızılık gayb oldukdan sonra başlar. İmâm-ı A’zam’a göre, İşâ-i sânîden, yani ufk-ı zâhirî (görünen ufuk) hattı üzerinde beyâzlık kaybolduktan sonra başlar.
https://www.turktakvim.com/index.php?link=html/sual-cevab/Farkli_Takvimler_TR.html
Takvîmler ve Ramazan imsâkiyeleri neden farklıdır, niye hepsi aynı değil?
Aşağdaki açıklamalar önce Türkiye takviminden (TGRT), sonra Fazilet takviminden, ardından Diyanet takviminden alıntılanarak olduğu gibi aktarılmıştır, son olarak mücahade.com sitesinin admini olarak yaşadığım kendi bölgemle ilgili (kuzey Almanya) kendimce bir değerlendirme yapacağım.
Türkiye takvimi (TGRT)
Takvîmler arasındaki farklılıkların sebebi ikidir:
Birincisi :
İlmî, astronomik zarûretine binâen, vakitlerin hesâbına mutlaka dâhil edilmesi îcâb eden, Temkin müddetinin, imsâk ve yatsı vakitlerinden temâmen kaldırılması, öğle ve ikindi vakitlerinde de azaltılarak kullanılmasıdır.
“Temkin Müddeti” hakkında teferruatlı malûmat için buraya tıklayınız.
İkincisi :
İmsâk vakti hesâblarında, güneşin ufkun altındaki yükseklik derecesi olan irtifâ’ının (-19) dereceden, (-18) dereceye getirilerek güneşin ufka yaklaştırılmasıdır.
Bu hususla alâkalı malûmat için buraya tıklayınız.
Aşağıdaki açıklamalar, Türkiye gibi senenin her günü, her vaktin teşekkül ettiği yerlerle alâkalıdır.
1982 senesi dahil, Türkiye’de temkin zemânını kimse değiştirmemiş, bütün âlimler, velîler, şeyhülislâmlar, müftîler, bütün Müslimânlar asırlar boyunca nemâzlarını bu şer’î vakitlerinde kılmışlar ve oruclarına bu şer’î vakitlerinde başlamışlardır. Şimdi de her Müslimânın bu icmâ-i müslimîn’den ayrılmaması lâzımdır.
Din işlerinde İslâm âlimlerinin ve islâm astronomi mütehassıslarının tasdik ettiği oruc ve nemâz vakitlerini kullanmalıdır.
Tasdîk edilen bu vakitler için, 1926 senesindeki Takvîm-i Ziyâ‘da diyor ki: “İşbu takvîm, Diyânet İşleri Riyâset-i Hey’et-i Müşâveresi tarafından tedkîk edilip, riyâset-i celîlenin tasdîki ile tab’ edilmişdir.”
Oruc ve nemâz vakitlerini, Osmânlı âlimlerinin en yüksek makamı olan (Meşîhat-ı İslâmiyye)nin hâzırladığı 1334 [m.1916] senesinin (İlmiyye Sâlnâmesi) ismindeki takvîmden ve İstanbul Üniversitesi Kandilli Rasathânesi’nin 1958 târîh ve 14 sayılı (Türkiye’ye Mahsûs Evkât-ı Şer’iyye) kitâbından alıp yayınlayan doğru takvîmlere uymalıdır.
1982 ve dahâ önceki yıllarda, takvîmlerde bildirilen imsâk vakitleri için uygulanan ve (-19) derece olan güneşin ufkun altındaki yükseklik açısı, 1983 senesinden itibâren, bazı takvîmlerde, islâm âlimleri ve islâm astronomi mütehassıslarının ittifakla bildirdikleri, beyâzlığın doğudaki ufuk hattında bir nokta hâlinde görülmesi şeklinde değil de, Avrupalıların beyâzlığın ufukda yayılması şeklinde bildirdikleri fecr vaktine âid olan irtifâ’ (-18) derece alınmışdır. Bunun netîcesinde, hem Güneşin ufkun altındaki yüksekliğini, (-18) derece almakla ve hem de temkin müddetini de kaldırmakla, imsâk vaktinde yaklaşık olarak (Türkiye gibi arz derecesi 36-42 derece arasında kalan yerlerde) 15-20 dakîkaya varan farklar ortaya çıkmıştır. Yani, oruca Türkiyede gerçek imsâk vaktinden, takrîben 15-20 dakîka sonra başlanmakta,15-20 dakîka dahâ yeme ve içmeye devâm edilmekte ve tutulan oruclar da fâsid olmaktadır. Böyle vakitlere uyularak tutulan oruclar fâsid olduğundan, kazâ edilmeleri lâzımdır.
İslâm astronomi âlimi Ahmed Ziyâ Bey (Vefâtı hicrî 1355) , imsâk hakkında (Rub-ı dâirenin sûret-i isti’mâli) kitâbında diyor ki: (Avrupalılar fecr-i sâdıkın başlaması olarak, ufuk üzerinde beyâzlığın temâmen yayıldığı vakti hesâb ediyorlar. Bunun için, fecr hesâblarında, güneşin irtifâ’ını –18 derece alıyorlar. Biz ise, ufuk üzerinde beyâzlığın ilk görüldüğü vakti hesâb ediyoruz. Bunun için de şemsin (Güneşin) irtifâ’ının, -19 derece olduğu vakti buluyoruz. Çünkü islâm âlimleri, imsâk vaktinin, beyâzlığın ufk-ı zâhirî üzerinde yayıldığı vakit değil, BEYÂZLIĞIN UFUK ÜZERİNDE İLK GÖRÜLDÜĞÜ VAKİT olduğunu bildirdiler.)
Yani güneş ufk-ı zâhirî (görünen ufuk) hattına 19 derece yaklaşınca, imsâk vakti başlar. Fetvâ böyledir. Müctehid olmıyanların, bu fetvâyı değişdirmeye hakları yoktur.
Yanlış vakit bildiren takvîmlerde ve sitelerinde, sâdece temkin farkı değil, imsâk vakitlerinin hesâbında güneşin ufkun altındaki açısı da, yukarıda bildirildiği gibi, müstenidattan temâmen yoksun olarak, (-19) dereceden (-18) dereceye çevrilerek, güneş ufka doğru yaklaştırılmıştır.
Zâten İstanbul Üniversitesi Kandilli Rasadhânesinin, 08.07.1992 târîh ve 1354 sayılı yazısı ile imsâk ve yatsı vakitlerinde güneşin ufkun altındaki derecelerinin ve temkin müddetinin, 1400 seneden beri uygulanageldiği, yani, Yatsı (Şafak) için ufkun altında (-17) derece, İmsâk (Fecr) için ise, (-19) derece şeklinde olması ve temkin müddeti ile ilgili olarak da, “Yapılan hesâblara göre bu miktar (temkin) belli bir rasad yeri için muhtelif târîhlerde 8-10 dakîka arasında olmakdadır. Bu bakımdan genel olarak temkin miktarının 10 dakîka alınması ve bunun öğleden önceki vakitlerden çıkartılması, öğleden sonraki vakitlere ise eklenmesi gelenek hâlini almıştır.” diye bildirilerek teyit edilmiştir.
İslâm astronomi mütehassısı olan Ahmed Ziyâ beyin, Mîlâdî 1926, Kamerî 1344 ve Şemsî 1305 târîhli (Takvîm-i Ziyâ) cep takvîminin ilk ve son sahîfelerinde, (Diyânet işleri riyâseti he’yet-i müşâveresi tarafından tedkîk edilip ve riyâset-i celîlenin tasdîki ile tab’ edilmişdir) yazılıdır. Din işlerinde islâm âlimlerinin ve astronomi mütehassısının tasdîk etdiği nemâz vakitlerini değişdirmemelidir. Elmalılı Hamdi Yazır, (Sebîl-ürreşâd) mecmû’asının yirmiikinci cildinde, bu husûsda tafsîlât vermişdir.
1982 ve dahâ önceki yıllarda, takvîmlerde bildirilen imsâk vakitleri için uygulanan ve (-19) derece olan güneşin ufkun altındaki yükseklik açısı, 1983 senesinden itibâren, bazı takvîmlerde, islâm âlimleri ve islâm astronomi mütehassıslarının ittifakla bildirdikleri, beyâzlığın doğudaki ufuk hattında bir nokta hâlinde görülmesi şeklinde değil de, Avrupalıların beyâzlığın ufukda yayılması şeklinde bildirdikleri fecr vaktine âid olan irtifâ’ (-18) derece alınmışdır.
İslâm astronomi âlimi Ahmed Ziyâ Bey (Vefâtı hicrî 1355) , imsâk hakkında (Rub-ı dâirenin sûret-i isti’mâli) kitâbında diyor ki: (Avrupalılar fecr-i sâdıkın başlaması olarak, ufuk üzerinde beyâzlığın temâmen yayıldığı vakti hesâb ediyorlar. Bunun için, fecr hesâblarında, güneşin irtifâ’ını –18 derece alıyorlar. Biz ise, ufuk üzerinde beyâzlığın ilk görüldüğü vakti hesâb ediyoruz. Bunun için de şemsin (Güneşin) irtifâ’ının, -19 derece olduğu vakti buluyoruz. Çünkü islâm âlimleri, imsâk vaktinin, beyâzlığın ufk-ı zâhirî üzerinde yayıldığı vakit değil, BEYÂZLIĞIN UFUK ÜZERİNDE İLK GÖRÜLDÜĞÜ VAKİT olduğunu bildirdiler.)
(Yatsı nemâzının vakti), İmâmeyne göre, işâ-i evvelden, ya’nî garbdaki (batıdaki) zâhirî ufuk (görünen ufuk) hattı üzerinde, kırmızılık gayb oldukdan sonra başlar. İmâm-ı A’zam’a göre, İşâ-i sânîden, yani ufk-ı zâhirî (görünen ufuk) hattı üzerinde beyâzlık kaybolduktan sonra başlar.
Kaynak: Türkiye takvimi
https://www.turktakvim.com/index.php?link=html/sual-cevab/Farkli_Takvimler_TR.html
(Yatsı nemâzının vakti), İmâmeyne göre, işâ-i evvelden, ya’nî garbdaki (batıdaki) zâhirî ufuk (görünen ufuk) hattı üzerinde, kırmızılık gayb oldukdan sonra başlar. İmâm-ı A’zam’a göre, İşâ-i sânîden, yani ufk-ı zâhirî (görünen ufuk) hattı üzerinde beyâzlık kaybolduktan sonra başlar.
https://www.turktakvim.com/index.php?link=html/sual-cevab/Farkli_Takvimler_TR.html
Bazı takvîmlerde, bölgelerde yaşanan güçlüğü ortadan kaldırmak ve insanların ibadet hayatını kolaylaştırmak amacıyla, … takdir uygulamasına …(Vakit teşekkül ettiği halde) karar vermiştir.” denilerek, İslâm âlimlerinin ve İslâm astronomi mütehassıslarının, hiçbir eserinde bildirilmeyen, kendilerinin ortaya çıkardıkları uygulamalarla, kolaylaştırma ismi altında, teşekkül eden gerçek yatsı ve imsâk vakitleri kaldırılmak suretiyle, Müslimanların nemâz ve oruc ibâdetleri ifsâd edilmektedir.
İbâdetler âdetlere uydurulamaz. Âdetlere göre değiştirilemez. Âdetleri, islâmiyyete uydurmak lâzımdır. Bu da çok kolaydır.
Nasıl ki haramlar iyi niyetle işlenince helâl olur denilemez ise, “…buralarda yaşayan işçi, öğrenci, memur, esnaf vb. çeşitli kesimlerin karşılaştıkları güçlükleri ve ihtiyaçları dikkate alarak…” denilerek, bu gibi kimselere kolaylık olması niyetiyle, teşekkül eden gerçek yatsı nemâzı ile oruca başlama vakitleri ortadan kaldırılamaz.
İbadetlerin sahîh olup olmaması, şartlarının bulunup bulunmamasına bağlıdır. Doğru vakitlere uymak ise, hem oruc ve hem de nemâz ibâdetlerinin şartıdır ve farzdır. Nassla da (Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerle de) sabittir. Nemâzları vakitlerinden önce ve sonra kılmak harâmdır. Vaktinden evvel veya sonra yapılan böyle ibâdetler fâsid olur.
https://www.turktakvim.com/index.php?link=html/sual-cevab/Farkli_Takvimler_TR.html
İmsâk vaktinde güneşin irtifâ’ı (Ufkun altındaki yükseklik derecesi).
Türkiye takviminin hazırladığı, İnternette de neşr olunan vakitlerde ve imsâkiyelerde, temkin zamanı ile namaz vakitlerine âid olan Güneşin Şer’î ufukdan, irtifâ’ zâviyeleri yani, ufukdan yükseklik açıları hiç değiştirilmemiş, namaz ve oruc vakitleri, doğru olarak bildirilmiştir. Dört mezhebde de imsâk vakti, (şer’î gece)nin sonunda başlar. Yani, (Fecr-i sâdık) denilen beyazlığın doğudaki ufk-ı zâhirî (Görünen ufuk) hattının bir noktasında görülmesi ile başlar. Oruc da, bu vakitte başlar. Yani, güneş ufk-ı zâhirî hattına 19 derece yaklaşınca başlar.
İslâm astronomi mütehassısı Ahmed Ziyâ Bey (Rub’-ı dâire) kitâbında diyor ki, (Avrupalılar fecr-i sâdıkın başlaması olarak, ufuk üzerinde beyazlığın tamamen yayıldığı vakti hesâb ediyorlar. Bunun için, fecr hesâblarında, güneşin irtifâ’ını (-18) derece alıyorlar. Biz ise, ufuk üzerinde beyazlığın ilk görüldüğü vakti hesâb ediyoruz. Bunun için de şemsin (Güneşin) irtifâ’ının, (-19) derece olduğu vakti buluyoruz. Çünkü islâm âlimleri, imsâk vaktinin, beyazlığın ufk-ı zâhirî üzerinde yayıldığı vakit değil, BEYAZLIĞIN UFUK ÜZERİNDE İLK GÖRÜLDÜĞÜ VAKİT olduğunu bildirdiler.)
Yani, İslâm âlimleri asırlardan beri, fecr (imsâk) vaktinde Güneşin irtifâ’ının, ufkun altında (-19) derece olduğunu anlamışlar, diğer rakkamların doğru olmadığını bildirmişlerdir. Fetvâ böyledir. Müctehid olmayanların bu fetvâyı değiştirmeye hakları yoktur. Fetvâya uymayan ibâdetler, sahîh olmaz. Müslümanların, din işlerinde, hıristiyanlara ve mezhebsizlere değil, İslâm âlimlerine uyması lâzımdır.
Nitekim, 1958 senesinde, Diyanet İşleri Başkanlığınca neşr edilen namaz vakitlerinin yanlış olduğunu yazan bir gazetenin köşe yazarına verilen cevâbda aynen, “… İmsâk vaktine gelince; Yazınızda, ‘gerek İngilizler, gerek Amerikalılar, gerek Fransızlar bu vakti güneşin 18 derece ufkun altında bulunduğu zaman olarak kabul etmişlerdir’ diyorsunuz. Acaba Hıristiyan olan bu üç milletin imsâk vaktinde hangi ibâdetleri var ki imsâk vakti için böyle bir dereceyi esas olarak kabul etsinler. Böyle yapmış olsalar dahi, islâm hey’etşinâsları (İslâm astronomi mütehassısları) tarafından mezkûr vakit (imsâk vakti) islâmî kâidelere göre takdir edilmişken, bu hususta yabancılara uymak mecburiyeti nereden çıkıyor? İmsâk vakti mebde-i fecrin tulû ânıdır (yani doğu ufkunda beyazlığın bir nokta halinde görüldüğü zamandır). Hey’etşinâsân-ı sâbıkamız (evvelce gelen bütün İslâm astronomi mütehassıslarımız) bu ânın 19 derece inhitât-ı şemse tevâfuk eylediğini (ufkun altında 19 derece olduğunu) kabul etmişlerdir. Demek ki islâm hey’etşinâslarının (İslâm astronomi mütehassıslarının) imsâk vakti için kabul ettikleri derece 18 derece değil, 19 dur. Namaz vakitlerinin bu dereceye göre hesâblanması lâzımdır ve takvimimizdeki hesâblar buna göredir. ” diye bildirdikten sonra, “İmsak vaktinin formülünü bildiriyoruz. Hesâbı buna göre yapınız veya yaptırınız. Neticede takvimde yazılı vakit doğru olarak çıktığı görülecek ve boş yere zihinlerin bulandırıldığı anlaşılacaktır.” denildikten sonra, misâl olarak imsâk vakti hesâbı logaritmik ve trigonometrik formüllerle yapılarak, temkin müddeti kadar evvele alındıktan sonra bulunan imsâk vakti, bu mezkûr yazı ile gazete yazarına gönderilmiştir. Türkiye takviminde ve internetteki sitelerimizde yayımlanan imsâk vakitleri, aynen burada bildirildiği gibi, ufkun altında 19 derece kullanılarak ve temkin müddeti kadar evvele alınarak hesâblanmaktadır.
Temkinsiz ve Güneşin ufkun altındaki yükseklik açısı (-18) derece alınarak hesâb edilen imsâk vakitleri yanlıştır.
Hem Güneşin ufkun altındaki yüksekliği (-18) derece alınmakla ufka yaklaştırılarak ve hem de temkin müddeti tamamen kaldırılarak yapılan hesâblarda, imsâk vaktinde yaklaşık olarak (Türkiye gibi arz derecesi 36-42 derece arasında kalan yerlerde) 15-20 dakikaya varan farklar ortaya çıkmakta ve oruca gerçek imsâk vaktinden takrîben 15-20 dakika sonra başlanmakta ve tutulan oruclar fâsid olmaktadır.
“İmsâk Vakti” hakkında teferruatlı malûmat için buraya tıklayınız.
TÜRKİYE TAKVİMİ
VAKİT HESÂBLAMA HEY’ETİ BAŞKANLIĞI
http://www.turktakvim.com/index.php?link=html/imsak_vakti_irtifa.html
islâm âlimleri, imsâk vaktinin, beyazlığın ufk-ı zâhirî üzerinde yayıldığı vakit değil, BEYAZLIĞIN UFUK ÜZERİNDE İLK GÖRÜLDÜĞÜ VAKİT olduğunu bildirdiler.)
Maarif Nezâretince hicrî 1316 (mîlâdî 1898) senesinde bastırılan (Muhtasar ilm-i hey’et) isimli kitâbda (-19 derece üzerine Vakt-i fecir (imsâk vakti) hesâb edilir. Fecirden temkin tarh olunmakla ‘çıkarılmakla’ imsak bulunur)demekdedir. Bütün vakitlerde de 10 dakika temkin kullanılmakdadır.
Mekteb-i bahriyyede ‘Denizcilik okulunda’ ders kitâbı olarak okutulan ve aynı mektebde Fenn-i hey’et ve Seyr-i sefâin ‘astronomi ve gemilerin seyri’ muallimi ‘öğretmeni’ olan Mustafa Hilmi Efendi’nin yazdığı ve Maarif Nezâretince bastırılan(Hey’et-i felekiyye) isimli kitâbında Namaz vakitlerinin hepsinde 10 dakika temkin kullanılmış, imsâk için -19 derece alınmışdır.
Kedûsî (Rub’-ı Dâire) kitâbında diyor ki, (Fecir, güneşin ön kenarı şer’î ufka 19 derece yaklaşınca başlar.)
İbni Yunus (mîlâdî 1009), gün ağarması (imsâk) için 19° almış ve tablolarını bu değere göre düzenlemiştir.
XIV. Yüzyılda yaşamış olan İbni Şâtır, gündüz ve gece tanı (fecir) için güneşin ufuk alçalma açısı olarak 19° almış ve çağdaşı El-Halîli de tablolarını bu değerlere dayanarak hesâb etmişdir. Osmanlı İmparatorluğunda hâzırlanan namaz vakitleri ile ilgili tablolarda, İbni Şâtır’ın güneşin ufuk alçalması değerleri kullanılmışdır.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa, (Islâhüt-takvim) ve (Riyâz-ul-muhtar) isimli eserlerinde, şafak (yatsı vakti) için güneşin ufuk altında -17 derece ve fecir (imsâk vakti) için -19 derece olduğunda ilm-i hey’et mütehassıslarının ittifak ettiğini yazmakdadır.
Yani, İslâm âlimleri asırlardan beri, fecr (imsâk) vaktinde Güneşin irtifâ’ının, ufkun altında (-19) derece olduğunu anlamışlar, diğer rakkamların doğru olmadığını bildirmişlerdir. Fetvâ böyledir.
http://www.turktakvim.com/index.php?link=html/imsak_vakti.html
Yanlış imsak vakti açıklaması
http://www.turktakvim.com/pdf/YanlisImsakVaktiAciklamasi.pdf
Teşekkül etmeyen imsâk ve yatsı vakitleri için, akrab-i leyâlî (imsâkin en son teşekkül ettiği vakti ile yine aynı geceye âid olan yatsı vaktinin esas alınarak, tekrar imsâk vakti teşekkül edinceye kadar aynen kullanılması) veya akrab-i bilâd (yakın şehir) usûlleri ile bildirilen vakitler de, aynen diğer imsâk ve yatsı vakitleri gibi olduğundan, böyle yerlerde ve zamanlarda, teşekkül eden imsâk ve yatsı vakitlerinde olduğu gibi niyet edip, namazlarımızı kılmamız ve oruclarımızı tutmamız lâzımdır.
Arzı 47° 33′ dan 66° 33′ ya kadar (66° 33′ dahil) olan mahallerde fecr ve şafak hâdiseleri olur. Bu iki arz (enlem) dairesi arasındaki bant içinde kalan şehirler için, 22 Haziranın evvel ve sonrasına rastlıyan günlerde, yani yaz aylarında, şafak kaybolmadan (güneşin battığı yerdeki kırmızılık kaybolmadan), fecr başladığından, imsâk ve yatsı vakitleri başlamaz (yani gece karanlığı olmaz).
Fecr (Fecir) ne zamandır?
Güneşin doğmaya başlama zamanı, tan vakti, güneşin doğmasından önceki alacakaranlık.
Meselâ sabah namazının vakti ne zaman başlar ve ne zaman biter? Bu, Hz. Peygamberce (s.a.s.) bildirilmiştir. İşte fecr kelimesi bize sabah namazı vaktinin geldiğini ve imsak vaktinin başladığını bildiren bir zaman parçasını anlatmaktadır.Fıkıh terimi olarak fecr, tan yerinin ağarması ve sabah vaktinin başlangıcı demektir. Ayet ve hadislerde gecenin bittiğini gündüzün başladığını, yatsı namazı vaktinin bitip sabah namazı vaktinin başladığını, oruç tutacak kimse için yeme ve içmenin sona erdiğini ve imsak olduğunu bildiren anı ve zamanı ifade eder.
İslâm hukukunda fecr, kâzib fecr ve sâdık fecr veya birinci fecr ve ikinci fecr olmak üzere iki kısma ayrılır.
Fecr-i Kâzib veya birinci fecr, herhangi bir vaktin başlangıcı değildir. Namaz ve oruç açısından bir şey ifade etmez. Yatsı namazının vakti henüz devam etmektedir. Sabaha karşı doğuda tan yerinde ufuktan gökyüzüne yukarıya doğru dikey olarak piramit şeklinde yükselen bir aydınlık meydana gelir ki buna fecr-i kâzib denir. Araplar buna “zenebü’s-sirhan” yani kurt kuyruğu diye isim vermişlerdir. Bundan sonra yine kısa bir süre karanlık başlar, bu karanlıktan sonra Fecr-i Sâdık meydana gelir. Ufukta yatay olarak boydan boya yayılıp dağılan aydınlığa fecr-i sâdık veya ikinci fecr denilir. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Sakın ashabım sizi ne Bilâl’in ezanı ne de fecr-i müstatil sahurunuzdan alıkoymasın. Fakat siz sahur hususunda ufuktaki fecr-i müstatire itibar ediniz” buyurmuştur. Müstatil fecr-i kâzib, müstatir fecr-i sâdıktır (Müslim, Sıyam, 40-44).
Fecr-i sâdıkla sabah namazı vakti girer, oruç yasağı başlar. Oruç ikinci fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar devam eder. Sabah namazı da ikinci fecrin doğuşundan başlar, güneşin doğuşuna kadar süren zaman içinde kılınır. Yani fecr-i sâdık demek güneşin doğuşu demek değildir. Fecr-i sâdık ile güneşin doğuşu arasında yaklaşık olarak bir saat kadar veya biraz fazla bir vakit bulunduğu söylenebilir. Çünkü Cebrail, Peygamberimize birinci gün sabah namazını fecr doğunca kıldırmış, ikinci gün ise ortalık iyice aydınlandığı zaman kıldırmış ve bu iki vakit arasındaki zaman “senin ve ümmetin için vakittir, bu aynı zamanda senden önceki peygamberlerin de vakti idi” demiştir (es-Serahsı, I, 141).
Fecr-i kâzib henüz gece vakti sayıldığından bu zamanda yatsı kılınabilir, oruç tutacak olan yiyip içebilir. Fecr-i sâdıktâ ise sabah vakti girmiş, gece bitmiş, yatsı vakti ve sahur vakti geçmiş demektir.
https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/fecr-fecir
Ehl-i Sünnet âlimleri tarafından, “Bu vakitlerin başlamadığı zamanlarda, vakitlerinin olduğu en son günün vakitlerinde kılmak iyi olur.” buyurulduğundan, bu vakitlerin önlerine “Yıldız İşareti” koyulup, Namaz Vakti Cedveli’nin, böyle olan şehirler için, alt kısmına da “Yıldız İşareti” taşınarak, yanına “İmsâk ve yatsı vakitleri, imsâkin olduğu en son günün vakitleridir.” ifadesi yazılmıştır.
Burada, önünde “Yıldız İşareti” bulunan imsâk ve yatsı vakitlerine ait olan günlerin sayısı, bir mahallin arzı 47° 33′ dan ne kadar büyükse, yani kutba doğru yaklaştığı nisbette, bununla orantılı olarak o kadar fazla olur, yani gün sayısı da 22 Haziran evveli ve sonrasında o kadar fazla olur. Bir mahalde imsâk vakti yoksa, yatsı vakti de yoktur; yani imsâk vakti teşekkül etmiyorsa, yatsı vakti de olmuyor demektir. Böyle zamanlarda imsâkin olduğu en son günün vakti ile o günkü yatsı vakti, tekrar imsâk vakti teşekkül edinceye kadar aynen kullanılır.
“İmsâk Vakti” girmeyen günlerde, aynen yazılarak ve önüne “Yıldız İşareti” konularak bildirilen vakit, imsâk vaktidir ve imsâk vakti olarak uygulanır ve diğer günlerdeki imsâk vakitleri gibidir. Aynı şekilde “Yatsı” vakti de, diğer günlerdeki yatsı vakti gibidir.
Önünde “Yıldız İşareti” ile bildirilen imsâk ve yatsı vakitleri, aynen diğer “İmsâk” ve “Yatsı” vakitleri gibi olduğundan, diğer önünde yıldız işareti bulunmayan günlerde nasıl niyet ediyorsak, aynı şekilde niyet edip, namazlarımızı da aynı şekilde kılmamız ve oruclarımızı da aynı şekilde niyet ederek tutmamız icâb etmektedir.
Her ne kadar Hanefî mezhebinde, vakit namazın hem şartı, hem de sebebi olduğu için, sebeb bulunmayınca, yani vakit girmeyince o namaz farz olmaz, vakit girmeden de kılınmaz ise de, BAZI ÂLİMLERE GÖRE, KISA GECELERDE ŞAFAK KAYBOLMADAN FECRİN BAŞLADIĞI ÜLKELERDE, YATSI VE
SABAH NAMAZLARINI DA KILMAK FARZDIR.
Bu bakımdan, bu iki namaz vaktinin başlamadığı zamanlarda, bu namazları vakitlerinin olduğu en son günün vakitlerinde kılmak iyi olur. HADÎS-İ ŞERÎFLERDE HER GÜN BEŞ KERE NAMAZ KILINMASI EMREDİLDİĞİ VE NAMAZ SAYISININ BEŞ OLDUĞU BUYURULDUĞUNDAN, KISA GECELERDE ŞAFAK KIRMIZILIĞI KAYBOLMADAN, FECRİN BAŞLADIĞI ÜLKELERDE, YATSI VE SABAH NAMAZLARINI DA KILMAK FARZ OLDUĞU, bazı islâm âlimleri tarafından bildirildiği için, önünde “Yıldız İşareti” olmayan günlerdeki gibi, önünde “Yıldız İşareti” bulunan vakitlere de uygun hareket etmek; bütün âlimlerin buyurduklarına uygun olur ve ihtiyatlı olur. Müslümanlar, bütün ibâdetlerinde ihtiyatlı hareket ederler.
TÜRKİYE TAKVİMİ
VAKİT HESÂBLAMA HEY’ETİ BAŞKANLIĞI
http://www.turktakvim.com/pdf/fecrvesafakTR.pdf
Türkiye takvimi ve Fazilet takvimi 19 dereceden hesaplıyor, diğerleri 18 dereceden, anladığım kadarıyla vakitlerdeki asıl fark burdan kaynaklanıyor.
Bu vakitler 1983 yılından îtibaren Diyânet İşleri Başkanlığı tarafından değiştirilmiştir. İmsak derecesi -19 dereceden -18 dereceye indirilmiş, imsak ve yatsı vakitlerinde temkin tamamen kaldırılmış
Fazilet takvimi
Fazilet Takvimi, vakitlerde hangi dereceleri kullanmaktadır?
İmsak vakti için Güneş’in ufkun altında -19 derecedeki vaziyeti esas alınır.
Güneş vakti yani sabah namazının çıktığı vakit, Güneş, ufkun altında -1 derecedeki vaziyeti alınır. Öğle vakti gündüzün tam ortasında güneşin en yükseğe çıktığı noktadan alçalmaya başladığı zamandır, buna zevâl vakti de denir.
Güneş ufukta battıktan sonra, bir beldenin en yüksek yerine itibar ile ufuktan -1 derece aşağı indiğinde akşam namazı vakti girer.
Güneş, ufuktan -17 derece aşağı indiği zaman yatsı vakti girer.
https://fazilettakvimi.com/sikca-sorulan-sorular/muhteva-ile-ilgili-sorular/#footnote_1
Teknolojinin vakit hesabına tesiri var mıdır?
Namaz vakitlerini hesaplamanın teknoloji ile bağlantısı fazla abartılıyor. Peygamber Efen-
dimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) gösterdiği usulle teknoloji imkânları kullanılmaksızın
namaz vakitleri biliniyordu. Hazret-i Allah, hikmeti gereği namaz vakitlerini kolay şeylerle
kayıtlamıştır. Asr-ı saadette bu vakitler göz ile bulutsuz ve kuru çöl ufuklarında tesbit edil-
miştir. Ancak Müslümanların çoğalması ve şehir hayatı insanların vakitleri belirlemesini
zorlaştırmıştır. Bunu gören âlimlerimiz ilk devirlerden itibaren bu ilimle meşgul olmuşlardır.
Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) talîm buyurdukları namaz vakitlerinin,
arzın her noktasında tatbîkinin mümkün olması için çalışmışlar ve takvimlerin temeli olan
vakit cetvellerini hazırlamışlardır. Müslümanlar için vakit tesbit etme işini kolaylaştırmışlardır.
Âlimlerimiz vakitleri hazırlarken dakika dakika milimetrik hesaplamalar söz konusu olduğun-
da teknoloji bu hesapları kolaylaştırıp hızlandırmıştır.
Teknolojinin devreye girmesiyle rasathanelerde hesaplamalar yapıldı. Bu hesaplamalar
sonunda yatsı ve sabah namazı vakitlerinin hesabında kullanılan güneşin irtifası (yükseklik),
küresel trigonometrinin de işin içine dâhil edilmesiyle derecelerle ifade edilmeye başlandı.
Yapılan hesaplamalarda âlimler, sabah namazı vaktinin girişinin, yani fecrin doğuşunun, gü-
neşin ufkun -19 derece altına geldiği an olduğunu hesaplayıp bu açıyı esas aldılar. Vakitlerin
usturlap, rubu tahtası gibi aletler kullanarak hesap yöntemi ile belirlemenin yaygın olduğu
dönemlerde sabah vakti girişi -19 derece irtifa açısı, yatsı vakti girişi ise -17 derece irtifa açı-
sı kabul edilmişti. Bu derecelerle buldukları vakitlere temkin ilave ederek namaz vakitlerini
takvimlere yazmışlardır.
1982 yılına kadar Diyanet Takvimi dâhil bütün takvimler bu derecelerle hazırlanırken 1983 yılında Diyanet Takvimi imsak vaktini -18 dereceyi esas alarak hazırlamaya başladı.
Müslümanların namaz vakitlerinin sınırlarına çok yaklaşmamaları lazımdır, çünkü namaz-
ların vakit girmeden kılınma ve oruçların kazaya kalma tehlikesi vardır. İmsak ve yatsıda-
ki astronomik şartların aynı olmayışı, imsak vaktinde karanlığa alışmış bir gözün ilk ışığı
tespiti, akşam aydınlığa adapte olmuş bir gözün son ışığı tespitinden daha kolay olması,
aynı derecenin hem imsak hem de yatsı için kullanılmasını zorlaştırmaktadır. Bir de imsak
vaktinde nem, sis ve sıcaklık değerleri, yatsı vaktindekinden farklıdır. Son olarak imsak ve
yatsı vakitlerindeki alacakaranlığın, ufuk hizasında farklı konumlarda oluşması ve böylece
farklı yeryüzü şekillerine ait atmosfer tabakalarının ışığı farklı kırması ve farklı konumlardaki
irtifaların aynı olmaması, hassasiyetleri arttıran sebepler olarak karşımıza çıkmaktadır.
1958 yılında namaz vakitlerinin yanlış olduğunu yazan bir köşe yazarına, Diyanet İşleri Baş-
kanlığınca verilen cevap meseleye son noktayı koymaktadır: “İmsak vaktine gelince; Yazınızda,
‘gerek İngilizler, gerek Amerikalılar, gerek Fransızlar bu vakti güneşin -18 derece ufkun altında
bulunduğu zaman olarak kabul etmişlerdir, diyorsunuz. Acaba Hıristiyan olan bu üç millettin
imsak vaktinde hangi ibadetleri var ki imsak vakti için böyle bir dereceyi esas olarak kabul et-
sinler. Böyle yapmış olsalar dahi, İslam hey’etşinasları (astronomları) tarafından mezkûr vakit,
İslamî kaidelere göre takdir edilmişken bu hususta yabancılara uymak mecburiyeti nereden
çıkıyor? İmsak vakti mebde-i fecrin tulu’ ânıdır. Heyetşinâsân-ı sâbıkamız bu anın -19 derece
inhitât-ı şemse tevafuk eylediğini kabul etmişlerdir. Demek ki İslam hey’etşinaslarının imsak
vakti için kabul ettikleri derece -18 derece değil -19’dur.” diye cevap vermişlerdir
Temkin kullanılmadan astronomik derecelerle vakitler belirlenebilir mi,
mesela, astronomik tan, fecr-i sadık kabul edilebilir mi?
Time and Date ve US Naval Observatory (USNO) gibi güneş ve ay verilerinin takip
edildiği astronomi internet sitelerinde bu bilgiler bulunmaktadır, ancak bunlarla ibadet va-
kitlerimizi belirleyemeyiz.
Mesela, Astronomik tan, yıldız gözlemleri için kullanılmıştır. Yıldız gözlemleri güneş
battıktan sonra tan yeri ağarıp aydınlığın vuku bulmasına kadar devam eder. Astronomik
tan açısının hesaplanabilmesi için güneşin batma anı ile güneşin doğmaya başlama anı
önemlidir.
Fecr-i sadık ise fıkhî olarak gecenin bitip gündüzün başlamasıdır. Sabah namazı vakti
ile orucun başlangıcı fecr-i sadıkta olur. Yalnız burada fecr’in birinci fecr (kâzib) ve ikinci
fecr (sâdık) diye iki defa vuku bulduğunu hatırlamak gerekir. Birinci fecirde güneş ışınları
ufukta kısa bir süre görünüp kaybolur. Asıl fecr ise bu kaybolmadan sonra vuku bulur. İkin-
ci fecirde artık güneş ışınları bir gün boyunca kaybolmamak üzere gelir. Bu meselede ast-
ronomi mütehassısı Ahmet Ziya Bey son noktayı şöyle koyuyor: “Avrupalılar fecr-i sâdıkın
başlaması olarak, ufuk üzerinde beyazlığın tamamen yayıldığı vakti hesap alıyorlar. Bunun
için fecir hesaplarında, güneşin irtifâ’ını -18 derece alıyorlar. Biz ise ufuk üzerinde beyaz-
lığın ilk görüldüğü vakti hesap ediyoruz. Bunun için de şemsin irtifâ’ının -19 derece olduğu
vakti buluyoruz. Çünkü İslam âlimleri, imsak vaktinin beyazlığın ufk-ı zâhirî üzerinde yayıl-
dığı vakit değil, beyazlığın ufuk üzerinde ilk görüldüğü vakit olduğunu bildirdiler.”
-18 derece İmsak ve yatsı vakitlerine dair bazı tespitler:
1960 senesinden beri namaz vakitleri ile meşgul olan Emekli Astsubay Kaptan Mu-
tasım Yazıcı’nın şu tespitleri çok dikkat çekicidir:
Tespitlerimde yatsı için batı ufkundaki kızıllığın kaybolmasının -17 dereceden, imsak için
doğu ufkundaki ilk beyazlığın görülmesinin -19 dereceden az olduğunu görmedim. Fevkala-
de açık ve berrak bir ufukta, her zaman bu durumu açık olarak görmek mümkündür.
İmsak vakti güneş -18 derece ufkun altında iken başlar diyenlere şunu söylemek iste-
rim. O vakit, almanaklarda (Astronomical Twilight) olarak bilinir. Bu vakit, doğu ufkunda gü-
neş ziyasının ilk görüldüğü an ile kızıllığın ilk başladığı an arasındaki iki vaktin ortasıdır. Bu
vakitte güneşin ziyası, ufka yayılmış oluyor ki, yaptığım rasatlarda dini cihetlerden düşü-
nürsek, imsak vakti çoktan başlamış oluyor.
Ehl-i sünnet âlimlerinin belirlemiş olduğu vakitlerin derecelerine dair tespitleri
sabit midir, yani yeni rasatlara, gözlemlere ihtiyaç var mıdır?
Asr-ı saadette Peygamber Efendimizden (s.a.v.) öğrenilen şekli ile vakitler bulutsuz ve
kuru çöl ufuklarında tespit edilmiştir. Bu bakımdan şartları oluştuğunda rasat yapabiliriz.
Yani rasat yapılacak yer, rasat ilminin gerektirdiği şartları taşımalıdır.
Rasat yaparken havanın açık veya kapalı, berrak yahut sisli, su buharının yoğun veya
az oluşu… gibi durumların tesiri bulunmaktadır. Ayrıca rasat yapanın rasat ilmini iyi bilmesi,
gözünün iyi görmesi, rasat ufkunun açık olması, ay aydınlığı ve sun’i ışıklardan müteessir
bulunmaması gibi şartlar da gereklidir.
Mesela Türkiye iklimi nemli ve puslu, ufukları da kapalı olduğundan, sıhhatli rasatlar ya-
pılamamaktadır. Ayrıca şehir ışıkları ile aydınlık bulunması, şehirlerin kirli havası, fabrika
dumanları ve egzoz gazları hep rasada menfi tesir etmektedir.
Açık denizlerde ve çöllerde yapılacak rasatlarla kısmî neticeler alınması mümkündür.
Ancak rasat şartlarının müsait ve rasat yapacak kimselerin rasat tecrübesi geçirmiş astro-
nomi mütehassısları olması lazımdır.
Aslında yeniden rasat yapmaya hiçbir ihtiyaç yoktur. Bu hususta, astronomi ve İslam
âlimlerinin ittifakı olup, asırlardır yapılan rasatlar ile değerler kesinleşmiş, kitaplara geçmiş
ve bu değerler kullanılarak namaz vakitleri hesaplanmıştır.
Artık dereceler üzerinde şüphe edilen bir nokta yoktur. Yani takvimde verilen vakitlerde
güneşin hangi derecede bulunduğu bellidir. Tekrar yapılacak rasatlar ittifak edilen derece-
leri sorgulamak, tartışmaya açmak için değil, işin uzmanları tarafından öğrenme maksatlı
olabilir. Zaten günümüzde yapılan doğru rasatlarda ittifak edilen dereceler çıkmaktadır.
Yazımızda kendisinden bahsettiğimiz rasat ilmine vakıf, namaz vakitleri hesabından an-
layan 30 senelik bir kaptan Mutasım Bey, 1 ay okyanusta rasat yapabileceği ufuk aramış,
bu 1 ay içerisinde yalnız 3 müsait gün bulabilmiştir. Bu 3 günde Yatsı ve İmsak vakitleri için
yaptığı rasatlar neticesinde, bulduğu irtifa değerlerinin İslâm astronomlarının kitaplarında
bildirdikleri irtifalar ile birebir aynı olduğunu görmüş ve takvimlerimizde kullandığımız va-
kitlerin doğru olduğu bir kez daha teyit edilmiştir.
Bu sebeple Fazilet Takvimi vakitlerini gönül rahatlığı ile kullanabilirsiniz.
Fazilet Takvimi mobil uygulamasındaki îşâ-i sânî vakitleri nedir?
Îşâ-i Sânî: Güneş battıktan sonra, ufkun altında alçalmaya devam eder. Bu arada ufuk bir
süre kızıl bir renk alır, ardından da kısa süreli bir beyazlık devam eder. Ufuktaki beyazlığın
kaybolma anıdır. Güneş ufuktan -19 derece aşağı indiği zaman beyazlık kaybolur, bu vakit
ikinci yatsının başlangıcıdır. Güneş battıktan sonra ve doğmadan önce gökyüzünde güneş
ışınlarının atmosfer içinde kırılma ve dağılması ile atmosfer içinde yansımasından kaynakla-
nan kızıllık ve beyazlığa Astronomi’de “Tan hâdisesi” denir. Akşam vaktindeki tan hâdisesine
“şafak” da denilir.
İslâm âlim ve râsıdlarına göre akşamleyin güneş ufuktan -17 derece aşağı indiği zaman
ufuktaki kızıllık kaybolur, bu vakit, yatsının başlangıcıdır. İmâm-ı A’zam Hazretleri’ne göre
akşamleyin ufuktaki kızartıdan sonra vücûda gelen beyazlıktan ibarettir. Buna işâ-ı sânî
(ikinci yatsı) denir. İki içtihada göre de şafağın gâip olmasından başlar, sabah namazı vakti-
ne kadar devam eder. Takvimde birinci yatsı vakti verilmiştir.
(Not Admin: Ozaman birinci yatsi vakti 17 dereceden hesaplaniyor, yani ufuktaki kizillik kaybolunca yatsi vakti giriyor. Ama Imam Azama göre beyazlikta kaybolacak. Dogrumu anlamisim? Beyazlikta kaybolacaksa bizim burada (Delmenhorst) yatsi yaz aylarinda girmiyor ama sart sadece killigin kaybolmasi ise ozaman giriyor. Hangisini uygulayalim? Anladigim kadariyla hanefi mezhebi zifiri karanligi yatsi icin sart kosuyor ve vakit girniyorsa vaktin girdigi en yakin bölge esas aliniyor. Kizilligin kayboldugu vakit uygulanmiyor. Uygulansa hangi mezheb taklid edilmis olur ve ibadet, mesela o vakitte kilinan namaz ve tutulan oruc, kabul olmazmi? Yani, günes dogu ufkuna ulasmadan imsak vakti girermi? Imsak vaktinin zamani bati ile dogu arasi nerede? Sabah namazinin vakti imsaktan sonra girdigine göre günesin tam dogu ufkunda bulunmasi sarti yokmu?Yani dogu ufkuna ulasp dogmaya baslamadan sabah namazi kilinabilirmi?)
https://www.vfib-rheinau.de/wp-content/uploads/2020/04/2018-camlica-yayin-katalogu.pdf
KUZEY ENLEMLERİNDE YATSI VAKTİNİN GEÇ GİRDİĞİ VEYA GİRMEDİĞİ YERLERDE NAMAZ VAKİTLERİ HAKKINDA
Arzı (enlemi) 49 derece 30 dakikanın üzerinde olan Almanya Frankfurt (50 derece 6
dakika), Bonn (50 derece 44 dakika); Belçika Brüksel (50 derece 50 dakika) ; Rusya Mosko-
va (55 derece 45 dakika); Kazakistan Astana (51 derece 10 dakika) gibi yerlerde bazı günler
güneş, battıktan sonra gece yarısına kadar ufuktan (yatsı vaktinin taayyün edeceği) -17
dereceye kadar alçalamaz. Bu durumda batı ufkunda tan hâdisesi bitmeden yani ufuktaki
kızıllık kaybolup tam karanlık basmadan (akşam namazı vakti çıkmadan) güneş, gece yarısı
hattını geçip tekrar doğu ufkuna doğru yükselmeye başlar. Yâni şafak hâli gece yarısı hattı-
na kadar devam eder. Bu yerlerde fecr-i sâdık (sabah namazı vakti), gece yarısından sonra
başlar, güneşin doğuşuna kadar devam eder. Bu durumda yatsı vakti taayyün etmemiş olur.
Daha açık bir şekilde ifade edecek olursak; Güneş battıktan sonra ufuktaki kızıllık kaybol-
mayıp şafak, yani akşam namazının vakti gece yarısına kadar devam eder.
Vakit, namazın şartı olduğu gibi vücûbunun da sebebidir. Binâenaleyh bir yerde namaz va-
kitlerinden biri veya birkaçı tahakkuk etmez ise, o vakitlere ait olan namazlar, o yer ahâlisine
farz olmamış olur. Dolayısıyla, o yerdeki Hanefî mezhebindeki müslümanlar, vakti girmediği
için kılamadıkları namazdan mesûl olmazlar. Ancak Yatsı namazını, vakti bulunmamasına
rağmen mutlaka kılmak isteyen Hanefî Müslümanlar ise;
Sabah vakti girdikten sonra “farziyeti üzerimden sâkıt olmayan en son yatsı namazına”
diye niyet ederek kaza olarak kılabilirler.
Takvimimizde yer alan (*) yıldız işaretli takdiri vakitlerde kılabilirler. Yalnız Şâfii mezhebini tak-
lid ederek kılacağından taklîdin şartlarına riayet etmelidirler. (13-14 nolu dipnota bakabilirsiniz.)
Arzı (enlemi) 47 derece 30 dakikanın üzerinde olan (Avusturya Viyana, Fransa Paris
gibi) yerlerde, yatsı vakti taayyün ettiği, ancak çok kısa sürdüğü geceler de olabilmektedir.
Bilhassa bu gibi yerlerde Müslümanların, yatsı vakti girer girmez hemen namazlarını kılma-
larını, hatta vaktin çıkması tehlikesine karşı îcabında sadece yatsının farzı ile vitir namazını
edâ etmelerini tavsiye ederiz.
Oruç ile ilgili hususlar:
Yatsı vaktinin taayyün etmediği günlerde geceler çok kısadır, gündüzler ise aynı zamanda
senenin en uzun gündüzleridir. Gündüzün uzunluğu çok yerde 20-21 saati bulur, hattâ geçer.
İşte bu uzun gündüzlerin Ramazân-ı Şerif’e tesadüf etmesi halinde, hiç şüphesiz, kuvvet ve
sıhhati yerinde olan Müslümanlar, her türlü meşakkati göğüsleyerek oruçlarını tutmaktadırlar.
Yatsı vaktinin taayyün etmediği bu uzun günlerde oruçlarını tutmak isteyen Müslümanların,
yeme-içmeyi takvimde gösterilen imsak vaktinde mutlaka kesmeleri gerekir. Orucun sıhhati
için, bugünlerde bu hususa bilhassa riâyet etmek icap ettiğini hatırdan uzak tutmamalıdır.
Ancak oruç tutmamayı mübah kılan (Yolculuk, hastalık, şiddetli açlık veya susuzluk gibi)
hallerde tutmayıp orucunu mazeretinin olmadığı günlerde kaza eder.
Vaktin girmediği yerler için fıkıh kitaplarındaki hükümler nelerdir?
Hanefî metinlerinin 7 çoğunda 8 ve Mufassal Hanefî fıkıh kitâblarında 9 “vaktini bulamaya-
na yatsı ve vitir vâcib olmaz” denilmiştir. Bazı Hanefî âlimleri ise “vâcib olur” 10 ve “Fecr doğ-
duktan sonra yatsı ve vitri kazâ olarak kılabilmek için takdîr ederler, kazâ olarak kılarlar.
Ancak edânın vakti olmadığından kazâya niyet etmezler” demişlerdir. Hanefî mezhebinde
bu fetvâ ile amel etmek isteyenler yatsı ve vitri, imsakten: sabah namazı girdikten sonra
kazâya niyet etmeden [farzıyyeti sâkıt olmayan son yatsı namazına] diye niyet ederek kı-
labilirler. 11
Hanefî mezhebine göre akşam namazı vakti içinde yatsı niyetiyle kılınan namaz, yatsı
namazı olmaz. Büyük Haydar Efendinin Usûl-i Fıkıh dersleri kitabında “vaktinden evvel
kılınan namaz sahih değildir; Musallî vaktin hulûlünden evvel namaz kılarsa, o namazı edâ
etmiş olmaz” denilmiştir.
Osmanlı Şeyhülislâmlarının “Netîcetü’l-Fetâvâ ve Feyziye gibi” fetvâ mecmûalarında
“Hanefî mezhebinde yatsı ve vitrin vaktini bulamayana bunlar vacib olmaz” fetvâsı vardır.
Hulâsatü’l-Fetâvâ’da da böyledir. Bu kitablar fetvâhânenin, müftü ve kadıların esâs aldığı
mürâcaat kaynaklarıdır. 12 Müctehid olmayan bir müftü bir mesele hakkında ihtilâflı kaviller-
le karşılaşırsa evvelâ “Bidâye, Muhtâr, Vikâye, Kenz, Mültekâ” gibi muteber metinlerdeki
kavli tercîh ederdi. Bunlarda bulamazsa, sonra bunların şerhlerindeki kavli; eğer onlarda
da bulamaz ise Fetvâ kitaplarına mürâcaat etmişlerdir.
Şâfii mezhebinde 13 ise “ihtilâfdan en sâlim yol böyle yerlerde yatsıyı kazâ olarak kılmak-
tır14 ” veya “Yatsının vaktinin girmediği beldelerde vaktin tahakkuk ettiği en yakın beldede şa-
fağın kaybolması kadar15 [veya] kaybolmanın geceye nisbeti kadar16 vakit geçtikten sonraki
vakit takdîr edilir ve o vakitte edâ olarak kılınır” denilmiştir.
Takvimimizde verdiğimiz takdiri vakitleri Şâfii mezhebine göre hesaplamaktayız.
13 Yatsı için Şâfiî mezhebini taklîd edecek kimse bazı şeylere dikkat etmelidir. Abdülganî Nablûsî (rh.) Hulâsatü’ t-Tahkîk fî Beyâni Hükmi’t-Taklîd ve’t-Telfîk kitâbında (s. 23) şöylece izah etmiştir:
Hanefî mezhebine mensub olan bir kimse zarûret halinde bir meselede mezheb imâmından başka diğer üç mezheb imâmını (r.anhüm) taklîd etmesi câizdir. Ancak şu şartla ki bu zarûretle taklîd ettiği husûsun bütün hükümlerinde o mezheb imâmına uygun hareket etmiş olmalıdır. Meselâ (necâset vukuunda) Kulleteyn’den abdestin câiz olması meselesinde İmâm Şâfiî hazretlerini taklîd eden kimse, abdestin Şâfiîye göre şartlarından olan niyet ve tertîbe ve o abdestle kılacağı namazda namazın rükunlarından olan Fâtiha ve ta’dîl-i erkâna da riâyet etmesi lazımdır. Yoksa bu kimsenin yaptığı ibâdet icmâ ile bâtıldır.
Hâsılı, Yatsı için diğer bir mezhebi taklîd eden kimse, abdest ve namazın şartlarında ve bunları bozan şeylerde taklîd ettiği mezhebin şartlarına aynen uymalıdır. Yani ibadetini hem kendi hem de taklid ettiği mezhebe göre kâmil yapmalıdır.
14 Tuhfetü’l-Muhtâc bi-Şerhi’l-Minhâc, Hâşiyetü’l-Cemel.
15 En-Necmül-Vehhâc Şerh-i Minhâc, Fetâvâ’r-Remlî, İbn-i Kâsım el-Gazzî.
16 Hâşiyetü’l-Bâcûrî, Muğni’l-Muhtâc ilâ-ma’rifeti ma’ânî elfâzı’l-Minhâc.
https://www.vfib-rheinau.de/wp-content/uploads/2020/04/2018-camlica-yayin-katalogu.pdf
Taklit meselesi hakkında bilgiler:
Yatsı namazının vakti, akşam namazının vakti çıktıktan sonra başlar, “imsak” vaktine (tan yerinin ağarmaya başlamasına) kadar devam eder (Tahâvî, Şerhu me‘âni’l-âsâr, 1/159 [957-959]). Yatsı namazı bu süre içinde herhangi bir vakitte kılınabilir. Bununla birlikte bazı âlimler, bütün farz namazlarda olduğu gibi yatsı namazını da vaktinin ilk diliminde kılmanın Hz. Peygamber’in (s.a.s.) tavsiyesi gereğince daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Buna karşılık yine bazı rivâyetlere dayanarak yatsı namazını gecenin biraz ilerleyen diliminde kılmanın daha uygun olduğunu söyleyen âlimler de vardır (İbn Kudâme, el-Muğnî, 1/278).
Din İşleri Yüksek Kurulu
Şâfiî mezhebine göre yatsı namazının vakti batı ufkundaki kızıllığın kaybolmasıyla başlar, tan yerinin ağarmasına kadar devam eder. Ancak bu mezhebe göre yatsı namazının vakti kendi içinde “faziletli”, “ihtiyârî”, “cevâz” ve “özür” olmak üzere dörde ayrılır. Faziletli vakit, vaktin başında kılınmasıdır. İhtiyarî vakit, gecenin ilk üçte bir vaktidir. Bundan sonra fecre kadarki vakit ise cevaz vaktidir. Bu vakitte yatsı namazını kılmak caiz ise de mekruhtur. Özür vakti ise yatsının cem-i takdim ile kılınacağı akşam namazı vaktidir (Nevevî, el-Mecmû’, 3/31).
Herhangi bir yeri kanayan Hanefî mezhebine mensup bir kişinin, abdest almada zorluk yaşama, cum’a, cenâze ve bayram namazlarına yetişememe gibi endişelerle Şâfiî mezhebini taklit etmesinde bir sakınca yoktur. Zira mezhepler arasında ihtilaf olan konularda, belli bir mezhebe bağlı kalmak zorunlu olmayıp, mazerete binaen başka bir mezhebin görüşü ile de amel edilebilir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, 1/75).
Din İşleri Yüksek Kurulu
Mezheplerde taklit nasıl olur? Farklı mezheplerin, özür olmaksızın keyfi taklid edilmesi caiz midir?
Bazı takvimler 45 derece enleminden sonra yatsı namazını akşam vaktine 1 saat 20 dakika ekleyerek; imsakı da güneşin doğuşundan 1 saat 30 dakika çıkararak yazıyorlar. Senenin tamamında bu vakitlerin verilmesi doğru mu?
Maalesef bazı takvimler “45 derece enleminden sonra vakitler geç giriyor, kolaylık olsun!”
diyerek böyle ilmi bir esası olmayan vakitler verebiliyor. Hâlbuki vakitler 47,5 enlemine kadar
senenin tamamında oluşmakta, 47,5 enleminden sonra senenin bazı günlerinde imsakın
ilk vakti oluşmamaktadır. 49,5 enleminden sonra ise senenin bazı günlerinde yatsı vakti hiç
oluşmamakta ve imsakında ilk vakti oluşmamaktadır. Çünkü her şehrin namaz vakitleri, ek-
vatordan uzaklığına, yani enlem derecesine ve güneşin meyline bağlı olarak (güneşin meyli
-23.45 derece ile +23.45 derece arasında) ay ve günlere göre değişir. Bu sebeple, imsak
vakti ile güneşin doğuşu arasındaki müddet ile akşam vakti ile yatsı arasındaki müddet sabit
olmayıp, farklı farklı olacaktır.
Mesela yatsı ve imsak vaktini sabit alan bir takvimin 45 derece enleminin üstünde olan
Romanya’nın Tulcea şehrine ait 4 Temmuz’da verdiği vakitlere bakalım:
Romanya Tulcea (45 10 Kuzey 28 50 Doğu )
İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı
03:47 05:17 13:15 17:22 21:01 22:21
İmsak Güneş Arasını
1 Saat 30 Dakika sabitlemiş
Akşam Yatsı Arasını
1 Saat 20 dakikaya sabitlemiş
Yine aynı takvimin 45 derece enleminin hemen altında olan yani vakitleri sabitlenmemiş
Romanya’nın Babadağ şehrinin vakitlerine bakalım:
Romanya Babadağ (44 54 Kuzey 28 43 Doğu)
İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı
02:52 05:18 13:15 17:22 21:01 22:58
İmsak Güneş Arası
2 Saat 26 Dakika
Akşam Yatsı Arası
1 Saat 57 dakika
Bu şehirlerin Fazilet Takvimi vakitleri (4 Temmuz) şöyledir:
Tarih İmsak Sabah Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı
Romanya
Babadağ 02:28 02:48 05:15 13:20 17:28 21:05 23:23
Romanya
Tulcea 02:24 02:44 05:14 13:19 17:28 21:06 23:25
Romanya’daki, Babadağ şehri, Tulcea şehrinin 33 km. güneyindedir. Babadağ 45 derece
enlem dâiresinin güneyinde (altında), Tulcea ise kuzeyinde (üstünde) olup, her iki şehirde de
senenin tamamında namaz vakitleri teşekkül etmektedir.
Bir şehrin, 33 km. kuzeyindeki diğer bir şehirle, güneş, öğle, ikindi ve akşam vakitleri ara-
sındaki farklar, 0-1 dakîka arasında olurken, imsâk vakitlerinde (55) dakîkaya, yatsı vakitleri
arasında (37) dakîkaya varan farklar olması, astronomik ve coğrafi gerçekler göz önün-
de bulundurulduğunda da mümkün değildir. Bu tarihte (4 Temmuz) 41 derece enleminde-
ki İstanbul’da bile imsak 3.09; yatsı 22:48’dir. Yani vakitleri sabit alan takvimler Romanya
Tulcea’da imsakta İstanbul’dan yaklaşık 40 dk. sonra oruca başlamaktadırlar. 41 derece
enlemindeki İstanbul’da yatsı vaktinden yarım saat önce 45 derece enlemindeki Tulcea’da
yatsı vaktinin olmayacağı en bariz, herkesin anlayabileceği bir şekilde açıktır. Bu misal 45
derece enleminden sonraki bütün şehirler için geçerlidir. Bu yerlerde (Fransa, İtalya, Alman-
ya, Avusturya, Kazakistan, ABD, Kanada, Rusya vb.) hep bu şekilde kolaylaştırma ilkesi adı
altında yanlış hesaplar verilmektedir. Sabit uygulama yapan Diyanet Takvimi bundan vaz-
geçmek istemiş ama yapamamışlardır. İlgili açıklamaları dipnotta verilmiştir.17
Cenâb-ı Hak bütün ibâdet ve tâatlerimizi, amel ve hizmetlerimizi rızâsına muvâfık eylesin.
Âmîn…
17 Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, 15.06.2006 tarih ve 105 sayılı kararı ile, hiçbir dini dayanağı bulunmayan, akşam namazına 1 saat 20 dakika eklenerek yatsı namazının takdir edilmesi uygulamasına son vermiş, yatsının güneşin -17 derece ufkun altına inmesi esasına göre hesaplanması, şafağın gecenin 1/3’inden sonra kaybolduğu dönemlerde ise, bunun yatsı vakti olarak belirlenmesi kabul edilmiştir.
Fakat Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımıza, akşamdan 1 saat 20 dakika sonra yatsı namazını kılma alışkanlığını terk etmek zor geldiği ve yeterince bilgilendirilemedikleri için Başkanlığa tepkiler gelmiştir. Bunun üzerine Din İşleri Yüksek Kurulu, 10-11/06/2009 tarih ve 61 sayılı kararıyla, akşam namazına 1 saat 20 dakika eklemek ile gecenin 1/3’inden hangisi önce ise onun yatsı namazının vakti olarak belirlenmesini kabul etmiştir.
https://www.vfib-rheinau.de/wp-content/uploads/2020/04/2018-camlica-yayin-katalogu.pdf
Fazilet takvimi hakkında herşey:
NAMAZ VAKİTLERİ VE TEMKİN HAKKINDA SUAL VE CEVAPLAR
Konuyla ilgili araştırmam gereken bazı yazılar:
https://kuranihayat.com/yazi-2673e2a73117fcb3f67b
Konuyla ilgili bazı videolar:
Diyanet Takvimi İle Fazilet Takvimi Arasında Ne Fark Vardır?
İmsak Vakti Konusunda Hangi Takvime Uymalıyız? Fatih Kalender Hoca Efendi
Yurtdışında Hangi Takvime Göre Oruç Tutacak, Namaz Kılacağız? – Abdülhamid Türkeri Hoca Efendi
Almanya da hangi namaz takvimi doğru? Diyanet takvimi yanlış mı? Fatih Kalender Hoca
Almanyanın kuzeyinde yatsı vakti girmiyor, Namaz ve İmsakta nasıl hareket edilir